David o gün çok yoğundu, seçim kampanyaları devam ediyordu.
Aceleyle çevirdiği telefonda karşısına çıkan şarkı gibi bir sesle karşılaşınca
şaşırdı. Özür dileyip kapattı. Ama o hoş ses, aklından çıkmıyordu. Ertesi gün
sabah erkenden o numarayı aradı. Telefon çalarken, kalbi çok hızlı çarpıyordu.
Evet karşısında yine o tatlı ses vardı. Kendisini tanıttı, konuşmaya
başladılar. Konuştukça kızdan daha da etkileniyordu. Günler geçti. Hergün
onunla konuşuyordu, onun sesini duymadan güne başlayamıyordu.
Kızgın olduğunda sakinleştiriyor, üzgünken neşelendiriyor, monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti. Bu arada seçim kampanyaları da çetin bir şekilde devam ediyordu. Bu arada aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye başladı. Bu, kampanyası için de olumlu olurdu. Danışmanı başının etini yiyordu: "Evlenirsen raitingin 10 puan artar" diye... Şu ana kadar bu konuyu pek ciddi düşünmemişti. Neden olmasın dedi ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini söyledi, kampanyasını anlattı, hayallerinden bahsetti, seçimden sonra Karayipler’de bir balayından bile bahsetti. Onun coşkusu genç kıza da geçmişti. Ama bir anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle "henüz beni görmediniz ya beğenmezseniz." dedi. David "bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz herhalde" dedi. Bu arada eski neşesini ve coşkusunu kaybetmişti. O zaman yarın buluşalım dedi. Buluşacakları yeri konuştular. Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi. Biraz sonra uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu. Acaba o mu diye düşündü. Ama parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona bakmıyordu. Uzaklara çok uzaklara bakıyordu. Sanırım o değil dedi. Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Kızın gözlerinin ne renk olduğunu düşünmeden edemedi. Kız, David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar geldi. O da ne? Elinde bir beyaz baston vardı. David şaşkınlıkla ona bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi. Ama o kördü. Ne yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Herşeye rağmen elini tutup konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım atıp, kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında son birkez dönüp kıza baktı. Kız hâlâ uzaklara doğru bakıyor, köpeğiyle konuşuyor ve David 'i bekliyordu. David, günlerce onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona gidiyor, "O gün işim çıktı, gelemedim." deyip, herşeye yeniden başlamayı düşünüyordu. Günler geçti ve seçimler sonuçlandı. David seçimleri kaybetti. New Jersey valisi olamamıştı. Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Noel hazırlıklarının devam ettiği o öğlen, sekreteri içeri girerek, davanın 25 dk sonra olacağını hatırlattı. Hızla hazırlandı. Çantasını alıp adliyeye gitti. Yerine geçti oturdu. Önemli bir tecavüz davası görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. Biraz sonra karşı taraf ve hakim de yerlerini almıştı. David, ilk tanığa sorusunu sordu. Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı bile. İkinci tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir ayakkabı sesi duydu.
Kızgın olduğunda sakinleştiriyor, üzgünken neşelendiriyor, monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti. Bu arada seçim kampanyaları da çetin bir şekilde devam ediyordu. Bu arada aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye başladı. Bu, kampanyası için de olumlu olurdu. Danışmanı başının etini yiyordu: "Evlenirsen raitingin 10 puan artar" diye... Şu ana kadar bu konuyu pek ciddi düşünmemişti. Neden olmasın dedi ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini söyledi, kampanyasını anlattı, hayallerinden bahsetti, seçimden sonra Karayipler’de bir balayından bile bahsetti. Onun coşkusu genç kıza da geçmişti. Ama bir anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle "henüz beni görmediniz ya beğenmezseniz." dedi. David "bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz herhalde" dedi. Bu arada eski neşesini ve coşkusunu kaybetmişti. O zaman yarın buluşalım dedi. Buluşacakları yeri konuştular. Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi. Biraz sonra uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu. Acaba o mu diye düşündü. Ama parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona bakmıyordu. Uzaklara çok uzaklara bakıyordu. Sanırım o değil dedi. Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Kızın gözlerinin ne renk olduğunu düşünmeden edemedi. Kız, David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar geldi. O da ne? Elinde bir beyaz baston vardı. David şaşkınlıkla ona bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi. Ama o kördü. Ne yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Herşeye rağmen elini tutup konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım atıp, kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında son birkez dönüp kıza baktı. Kız hâlâ uzaklara doğru bakıyor, köpeğiyle konuşuyor ve David 'i bekliyordu. David, günlerce onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona gidiyor, "O gün işim çıktı, gelemedim." deyip, herşeye yeniden başlamayı düşünüyordu. Günler geçti ve seçimler sonuçlandı. David seçimleri kaybetti. New Jersey valisi olamamıştı. Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Noel hazırlıklarının devam ettiği o öğlen, sekreteri içeri girerek, davanın 25 dk sonra olacağını hatırlattı. Hızla hazırlandı. Çantasını alıp adliyeye gitti. Yerine geçti oturdu. Önemli bir tecavüz davası görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. Biraz sonra karşı taraf ve hakim de yerlerini almıştı. David, ilk tanığa sorusunu sordu. Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı bile. İkinci tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir ayakkabı sesi duydu.
Karşı tarafın avukatı tanığın yanına gidiyordu. Avukat konuşmaya
başladı. Bu ses çok sert, acımasız ama bir o kadar da tanıdık geldi. Başını
kaldırdı daha bir dikkatle baktı. O sırada saçlarını sımsıkı topuz yapmış,
menekşe gözlü, dudakları bir çizgi gibi kapalı avukatla gözgöze geldi. İşte o
anda gözlerinde birden başka bir görüntü canlandı. Çağlayan gibi omuzlarından
aşağı sarkan sarı saçlar, her an gülmeye hazır yürek şeklinde dudaklar, melek
gibi bir yüz ve güzel bir vücut. Bu, o parktaki kız olabilir miydi..? Yoksa
halüsinasyonlar mı görmeye başlamıştı. 2 saat sonra dava bittiğinde hiç bir şey
hatırlamıyordu. Yanından hızla geçen avukatın peşinden koşup bahçede yakaladı.
Tam ağzını açıp konuşacaktı ki, o menekşe göze, ta gözbebeklerinin içine kadar
sımsıcak bir şekilde baktı, o çizgi halindeki dudaklar güller gibi açarak
gülümsedi ve şarkı gibi melodik bir ses duyuldu. "Merhaba, o gün parkta
sana şaka yapmak istemiştim... Herşeye rağmen beni isteseydin, cesurca yanıma
gelip bana telefondaki meleğim demiş olsaydın. Ya da, 1-2 saniye daha bekleyebilseydin...
Oraya sana evet demek için gelmiştim. Oysa sen, kendi kalbini sınavdan geçirdin
ve başarısız oldun. Bu arada, sürekli aradığın ya da, parktaki günden sonra hiç
aramadığın telefon, ofisimdeki direkt telefondu." dedi ve telefondaki
melek yürüyüp gitti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder